Yüzyıllarca tartışılıp durdu: "Çok gezen mi bilir, yoksa çok okuyan mı?" Bu soru her sorulduğunda aklıma başka bir soru gelir. "Bilmek marifetse, marifet gezmekte mi yoksa okumakta mı?” Bilgi nerede gizli? Gezdiğiniz mekânlarda mı yoksa, yoksa satır aralarında mı? Karmaşık bir soru. Cevabı; hem gezip, hem de okuyanlarda gizli... Günümüzde bunu yapanlara rehber deniyor. Hem çok okuyorlar, hem de bol bol gezi. Peki, işin sırrı nerede gizli? Kendin gibi gezenleri, okuyanları, araştıranları bulmakta. İşte onlardan biridir; Evliya Çelebi.
15 yıldır rehberlik mesleğini yapsam da, vazgeçilmez yardımcımdır, Evliya Çelebi. Ne zaman tarihi bir mekâna girsem, yanında hissederim O’nu. Bazen Ayasofya'nın İmparator Kapısı'nda kulağıma "Nuh'un gemisinin sırlarını" fısıldarken yanımdadır. Bazen sıkıştığımda bana yol gösterendir. Urfa'da yolumu kaybettiğimde, önüme düşüp Gümrük Han'ın yolunu tarif ederken bulurum O'nu. Sözlerim düğümlendiğinde, onun sözleriyle şenlenir hitabım. "Edirne'nin kızları öyle güzelmiş ki deli eder oğlanları! Delirenler soluğu Şifahanede alır." dediğinde güldürür anlattıkları, tebessüm ettirir simaları. "Yılanlı sütunun yılanları tılsımlıdır. Ne zaman yılan başları koparıldı, İstanbul'u yılan, çıyan bastı." dediğinde anlattıklarını çok abartılı bulurum, mantığıma uymasa da "Evliya böyle demiş, çıkın bakalım işin içinden" derim. "Hazârfen Ahmed Çelebi, Galata Kulesi'nden kanat takıp uçtu!" dediğinde, başka bir kaynakta bu olay yazmasa da, "O dediyse doğrudur!" derim. Çünkü, o Evliya Çelebi'dir. Halkın sesi, kulağı, dili, mekânların ise vazgeçilmez nâmesidir. Bu topraklarda yetişmiş en değerli gezgin, seyyâhtır. Yüzyıllar öncesinde hayatını noktalasa da, aslında Evliya Çelebi, yazdıklarıyla her zaman yanımızda, bizimle birlikte... Okuyana, gezene, hissedene...
İyi ki yaşadın, gezdin, dolaştın ve yazdın Evliya. Dualarımız seninle... Mekânın Cennet ola!
Serdar DUMANSIZ