3 Aralık 2018 Pazartesi

ANLATMAK ÖĞRETMEK MİDİR?


 
     Şirketlerde; mesleki eğitim ve gelişim yönetimi, "doğru kişiyi doğru işe almak" kadar önemlidir. Peki, mesleki eğitim ve gelişim, firmalarda doğru mu yapılıyor?

    Anlatmak, Öğretmek midir?
     Anlatmak, öğretmek değildir. Şirket eğitimlerinde; hoplatmak, zıplatmak, holipop çevirtmek, kağıttan kuleler yaptırmak da vb. öğretmez. Sadece, "tatlı vakit" geçirtir, o kadar...
Öğretmek; uygulatmaktır, hissettirmektir, yaşattırmaktır. Uygulanmayan bilgi, unutulur. Unutulan bilgi davranışa dönüşmez. Şirket eğitimlerinde, uygulatmadığınız bilgiler, zamanla hafızadan silinir. Konuyla ilgili yaşattığınız, uygulattığınız, olaylar hatırlanır. Gelecekte benzer olaylar yaşandığında, eğitimdeki uygulamalar hatırlanarak, uygulanır. Bu arada; en önemli nokta ise; uygulattığınız uygulamalar, anlattığınız konuyla ilgili olmalıdır. Pilot adaylarına; kağıttan uçak yapıp uçurtmazlar. Gerçek uçuş ortamı, simülasyon ortamında yaşatılarak öğretilir.

    Tarihten Yaşanmış Bir Örnek
     III. Napolyon, düşman askerlerinden kaçarken, bir bakkal dükkanına girmiş. Bakkala hemen kendisini saklamasının emretmiş. Bakkal da Napolyon'u müsait bir yere saklayıp, biraz sonra gelen düşmanları da "Az evvel biri koşarak şu tarafa kaçtı" diyerek savuşturmuş.
Nihayet biraz sonra Napolyon'un muhafızları yetişmişler. Bakkal, ömründe bir daha karşılaşamayacağı Napolyon'a sormuş:
  • "Efendim, avf buyurun ama merak ettim. Ölümle bu denli burun buruna gelmek, nasıl bir duygu?
     Napolyon birden öfkelenmiş. "Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçercesine konuşabiliyorsun" diye bağırmış. Hemen askerlerine, "bakkalı kurşuna dizin" diye emretmiş. Askerler bakkalın gözünü bağlayıp, karşısına dizilmişler. Mermiler, namlulara sürülmüş, ateş emri verilecek. Adamcağız içinden: "Ah, ne yaptın sen? Şimdi ölüp gideceksin" diye düşünürken, arkadan bir çift el uzanmış, gözündeki bağı açmış. Karşısında Napolyon varmış. Tek cümleyle cevaplamış Napolyon:
  • "İşte böyle bir duygu!"
     Yaşayarak öğrenmek; bedeli en yüksek öğrenme biçimidir ama, bu şekilde öğrendiklerinizi asla unutmazsınız. Davranışa dönüşen de, bu öğrenme biçimidir.

     "Eğitim yaptık" demek için değil, davranışa dönüştüren eğitimler yapmanız dileğiyle...

     Serdar Dumansız - 2018

4 Kasım 2018 Pazar

İYİ BİR YARDIMCI, HAYAT KURTARIR!

   
     Dünyaya gelmeden önce; annemizi, babamınızı, kardeşimizi, akrabalarımızı seçme şansınız yoktur. Babanızla bir problem yaşadığınızda, onu değişitiremez, eskisini gönderip, yerine daha iyi  bir babayla yaşayamazsınız. Ama, iş dünyasında; işimizi, patronumuzu, mesai arkadaşlarımızı seçme şansımız her zaman vardır. Hele bir de yönetici olduysak, bize biçilen rolü mükemmel oynamak için, bizim kadar kaliteli oyuncuları da oyuna almak zorundayız. Ticari hayat, takım oyunudur. Bu oyunda başarılı olmak, ferdi yetenekten ziyade, birlikte çalıştığınız takım arkadaşlarınızın yetenekli ve kaliteli olmasına bağlıdır.

     Nasıl mı? İşte Size Birkaç Örnek...
     Ünlü showman Beyazıt Öztürk, bir televizyon kanalına verdiği bir röportajda, 22 yıllık başarısının sebebini sorduklarında, onlara "takım arkadaşlarıma borçluyum" diye cevap vermiş ve şöyle devam etmişti "Birlikte çalışacağım arkadaşlarda tek şey ararım. İyi insan olmaları." demişti.
    İyi insan olmak demek, temel yetkinliklerin yani doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık yetkinliğinin sağlam olması demektir. Sizi yarı yolda bırakmayacak, her durumda işine sahip çıkacak, bazen siz yanlış yaptığınızda sizi düzeltecek takım arkadaşlarına ne kadar ihtiyacımız var.

     Bir Örnek te tarihimizden...
     1444 Varna Meydan Savaşında, muherebenin en sıkışık bir zamanında askerler çekilmişti. Padişah Sultan II. Murat dönmek için atına binmişti. Hünkarın vezirlerinden Karacabey, Sultan'ın atının dizginlerine yapışıp,
     - "Nereye Hünkarım! Sizin muharebe sahasından ricat etmeniz, milleti-i İslamiye'nin zeval ve izmihlaline sebep olabilir. Firar fikrini başınızdan atınız. Şehzade Mehmed'e haber gönderip yardım isteyiniz ve illa burada kalınız." dedi.
     Yeniçeri Ağası Doğan Ağa:
     - "Bre Karacabey! Padişahı selamete çıkmaktan neden menedersiniz? Herkes çekildi. Küffara gün doğar. Sultanı esir ederlerse halimiz nice olur?" diye çıkışmak istedi.
     - "İyi ya, Hünkarı selamete çıkarmak için tutarım. Böyle sıkışık anlar muharebede her zaman olagelmiştir. Harp meydanından firar etmekle halas yoktur. Kurtuluş, burada kalıp sebat etmektedir. Kumandan oldur ki yerinde kalıp askerin idare etmektir. Cenab-ı Hak "düşmana sırtınızı çevirmeyin" demedi mi?" diyerek fikrinde ısrar etti.
     Harp kazanıldı. Karacabey'in bu işte hissesi büyüktü. Fakat, koca adam bu esnada şehit düştü. (1)

     Değerli Dostlar, öyle zamanlar olur ki bir adam bir anda; bir memleketi, bir şirketi, bir departmanı batırır veya kurtarır. En yakın akrabalarımızı seçemeyiz ama, bize ilham verecek, destek olacak, yanlış yaptığımızda bizi düzeltecek, takım arkadaşlarını seçebiliriz. Onlar, öyle kıymetlidirler ki; servetinizi verseniz yerlerini zor doldurursunuz. Sanırım; Varna Savaşı'ndan sonra Sultan Murat, savaşı kazandığına değil, Karacabey gibi bir takım arkadaşını kaybettiğine üzülmüştür.

     İş hayatımızda; mükemmel takım arkadaşlarıyla çalışabilmek dileyiğiyle... 
     Serdar Dumansız © 2018

Kaynak: 
(1) Resimli Tarih Mecmuası, Sayı 19, Temmuz 1951, Cilt 2, Sayfa 822

1 Ekim 2018 Pazartesi

İŞ YAŞAMINDA BİLMEMİZ GEREKEN İLK KONU: ZAMAN YÖNETİMİ

     Doğduğumuz günden beri zamanla yarışırdururuz. İnsanoğlunun yaşamında müthiş bir zaman planlaması vardır. Ana rahminde dokuz ay on gün dururken, göbek bağımız on günde düşer. Kırkımız çıktığından sonra dışarı çıkarılır, bir yaşında da yürümeye başlar, iki yaşında konuşuruz. Ön dişlerimiz yedi yaşında yenilenir, on üç yaşında ergenliğe girer... ve bu böyle devam eder gider. Hayatımızdaki her işin bir vakti ve süresi, kısacası "zaman yönetimi" vardır. Biyolojik takvimin zaman yönetimi müthiştir. Aksamadan tıkır tıkır işler.

     Neden "Zaman Yönetimi"?
     Peki, hayatımızdaki bu olaylar bir "zaman yönetimi" içerisinde devam ederken, çalışma hayatında bu neden böyle olmaz? Neden insan, hayatındaki bu ritmi, iş hayatında devam ettiremez? Neden, biyolojik hayatındaki dengeyi, iş ve özel hayatında uygulayamaz ve bu dengenin bozulmasıyla oluşan stresin yol açtığı ağır hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalır? Tosya Devlet Hastanesi'nde sağlık çalışanları arasında yapılan bir araştırmada zaman yönetimini iş yaşamında uygulayan sağlık personelinin, uygulamayanlardan daha az stres yaşadığı ortaya konulmuştur. Araştırmanın sonuç cümlesi ise şöyle: "iyi uygulanan zaman yönetimi tüm organizasyonların planlanan hedefe daha kısa zamanda ulaşmasına aynı zamanda işten kaynaklı stres düzeyinin de azalmasına önemli katkı sağlamıştır." (1)

     İş yerlerinde bu beceri nasıl kazanılır?
     İş hayatında zamanı yönetmek bir beceridir, bir yetkinliktir. Bir çalışana işe başladıktan sonra verilmesi gereken ilk eğitimdir "zaman yönetimi". Çünkü zamanı yönetemeyen işini yönetemez. İşini yönetemeyen, iş yaşamında verimsiz olur. Verimsizlik, başarısızlığa yol açar. Başarısızlık, strese, stres ise biyolojik ve psikolojik rahatsızlıklara yol açar.

      Bu yetkinliğin çalışanda iyi oturması için sadece eğitim değil, mentörlük ve koçluk ta uygulanmalı. Unutulmaması gereken en önemli bir konu da, bu yetkinliğin kazandırılmasının zaman aldığı. Zorlamayla, tehtitle, cezayla bu yetkinlik kazandırılamaz. (karikatür bunu mizahi olarak ifade ediyor) Ancak titiz bir çalışmayla kazandırılabilir. Sadece istekliler başarılı olur.  

     Firmalarda, bir kurum kültürü haline getirilip, içselleştirilmeli "Zaman Yönetimi". Aynen, biyolojik zaman yönetimimizin içselleştiği gibi...

     Zamanı verimli kullanalarak, hayattan daha fazla tat almamız dileğiyle...

Kaynakça:
(1) 8. Sağlık ve Hastane İdaresi Kongresi Bildiri Kitabı, Lefke Avrupa Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, "Sağlık Çalışanlarının Zaman Yönetimi Becerilerinin İş Stresi Üzerine Etkileri", Yasemin Keskin, Ergün HASGÜL, 2014,  Sayfa 70

19 Eylül 2018 Çarşamba

DERT KÜPLERİYLE BİRLİKTE ÇALIŞMAK


     İnsan yaşamının büyük bir bölümünü çalışma hayatı oluşturur. Günde dokuz saat iş yerinde kaldığımızı düşünürseniz, ömrümüz çalışmakla geçiyor demektir. İş yerindeki çalışma arkadaşlarımızı, evimizdeki eşimizden, çocuğumuzdan, anne, babamızdan, apartmandaki komşu ve akrabalarımızdan fazla görür ve iletişim içinde oluruz. İş ortamındaki çalışma arkadaşlarıyla iletişim bu nedenle çok önemlidir. Onların öfkeleri, sevinçleri, kederleri, mutlulukları bizi de etkiler; bizlerin de öfkesi, sevinci olur bazen. Bu nedenle, iş arkadaşlığı önemlidir. 

     Kimdir bu "Dert Küpleri"?
     İş arkadaşları içinde dertlerini, sıkıntılarını, problemleri iş ortamına getirip, onları çalışma arkadaşlarıyla paylaşanlar yok mu? Sürekli bir kaos, bir problem ve sıkıntının içindedirler onlar. Problemlerini sağa sola anlatarak rahatlamayı denedikçe; hem iş ortamının havasını bozarlar, hem de bizim. Zaman zaman, psikolojimiz onların anlattıkları problemlerle bozulur, iş verimimiz düşer.

     "Dert Küpleri"nden kurtulmanın yolu var mı?
     Dert Küpleri, her işyerinde sıklıkla rastlanan tiplerdir. Onlar; çektikleri sıkıntılarla, dertlerle beslenirler. Problemlerini iş ortamında yakın arkadaşlarına anlatmak en büyük hobileridir. Anlatıkları şahsi problemlerle bizim de psikolojimizin bozulduğunun ve iş verimimizin düşdüğünün farkıda bile değillerdir. Peki ne yapmak lazım bu "dert küpleri"nden etkilenmemek için? Öncelilikle böyle kişiler sizinle özel problemlerini paylaşmaya başladığında konu değiştirilmeli, farklı konulardan konuşulmaya başlanmalı. Baktınız, "dert küpü" dertlerini anlatmaya ısrar ediyor, "özel problemlerini iş ortamına getirmemeleri gerektiğini, anlattıklarıyla bizim de psikolojimizin bozulduğunu" uygun bir ortamda, uygun bir dille, açık açık konuşmamız daha iyi olacaktır. Eğer bu konuşma fayda vermezse, üst düzey yöneticiye konuyu açarak ondan destek istenmelidir. Bu da fayda vermezse ve bu durum psokoljimizi oldukça bozmaya başladıysa, farklı bir departmana geçmeyi tercih etmeliyiz. Ama, bu da olmadı diyorsanız, başka bir iş ortamına geçmeniz, bu durumu sürdürerek psikolojik bir rahatsızlanma yaşamaktan daha iyidir. İş değiştirme; arzu edilen bir durum değilse de, işler çığrından çıktığında kullanılacak en son ve kesin çözümdür. 
     Dert Küpleri'nden uzak bir çalışma ortamında çalışmak dileğiyle...

16 Ağustos 2018 Perşembe

SANAL KORKUYLA YÖNETMEK

     Farklı yönetim modelleri vardır ticari hayatta. Kimi yöneticiler; sanal korkular oluşturarak çalışanlarını yönetmeyi sever.
      
     Peki nedir "Sanal Korku"? 
     Kimin koyduğu, kimin istediği belkide belli olmayan, sanal kurallarla başlar herşey. Bu kurallar herkesin ağzında dolaşır, şehir efsanesi gibi... Ve belli bir süre sonra, sanal korkulara dönüşür.

     "Klimayı açmayın, Ahmet bey kızıyor!", 
     "Kapıda durmayın, Veysel bey izin vermiyor!", 
     "Kolidorda muhabbet etmeyin, Ayşe Hanım uygun görmüyor!", 
     "Birbirinizle şakalaşmayın, Ayla Hanım hoşlanmıyor!" 

    Kimler kullanır "Sanal Korku"yu?
     Aslında bu sanal korkular bazı yöneticilerin (yönetim yetkinliği olmayan, yönetici olmayı beceremeyen, yönetici kılıklı kişilerin) hoşuna gider. Bu tip yöneticiler; çalışanlarla yüz göz olmamak, söylediği kurallarla tepki çekmemek için, üst yöneticilerin sopasını da kullanarak oluşturdukları "sanal kurallar" zamanla herkesin kabullendiği ve itaat ettiği "sanal korkular"a dönüşür. Böyle bir kural, üst düzey yönetici tarafından asla söylenmemiş ve konmamıştır. Ancak, zamanla sanal kurallara uymak bir zorunluluk haline gelir. Kısa zamanda da bu yöneticilerin en büyük silahı olan "sanal korkular"a dönüşür. Uzun bir süre sonra da kurum kültürüne ve daha da kötüsü mobbing'e dönüşür. Huzuru olmayan, yaşanmaz bir yere dönüştürürler yönet(eme)tikleri kurumları. 

     "Sanal Korkular"la başa çıkalabilir mi? 
     Tabii ki "Evet"... Eğer bu "sanal korkular", tüm çalışanlar tarafından kabul edilmiş, hatta kurum kültürüne dönüşmüşse yapılacak tek şey var. Kurumda çalışanlar birlik olarak üst yönetimle bu durumu konuşulmalı, kuruma verdiği zarar uygun bir dille anlatılmalı ve üst yönetimin desteğiyle ortadan kaldırılmalıdır. Peki, üst yönetimin desteği alınamazsa, işte o zaman "sanal korkuları" kabullenmemiz ve uyum sağlamamız gerekiyor. Ancak, bu korkular ruh sağlımızı bozmaya başladıysa (gizli mobbing) bu kurumdan ayrılmaktan başka yapacak bir seçenek kalmıyor. 

     Sanal korkulardan uzak kalmanız ve sağlıklı bir iş ortamında çalışmanız dileğiyle...

     Serdar Dumansız / Ağustos-2018
    

9 Temmuz 2018 Pazartesi

DÖRDÜNCÜ MAYMUN


      Dördüncü Maymun! Dünyamıza Hoş Geldin. Bundan yıllar önce; biri duymayan, biri görmeyen, biri konuşmayan üç maymun vardı. Bugün ise elinde akıllı telefon olan maymun, üç maymunun yaptığını aynı anda yapabiliyor. Yani akıllı telefon kullanırken; ne duyuyor, ne görüyor, ne de konuşabiliyor.

     Nerelerde yaşar bu "Dördüncü Maymun"
     Evde, işte, okulda, otobüste, mağazada, ofiste... bazen dördüncü maymun olabiliyor veya böylelerine rastlayabiliyoruz. Sabah erken evden çıktınız. Otobüse bindiniz, arabada ayakta duramayan yaşlılar var. Ama oturanların çoğu "Dördüncü Maymun". Yani ellerindeki telefonla; ne yaşlıları görebiliyor, ne onların söylenmelerini işitebiliyor, ne de karşılık verebiliyorlar. Otobüsten indiniz. Bir mağazaya girdiniz. İhtiyacınız olan şeyleri alıp çıkacaksınız. Ama, bir türlü bulamadınız. Yardım alacağınız satış danışmanı ise kasada "Dördüncü Maymun" gibi oturuyor. Elindeki akıllı telefonla ne sizi görebiliyor, ne sizin homurtularınızı duyabiliyor, ne de sorduğunuz sorulara cevap verebiliyor. Mağazadan çıktınız. Bir devlet dairesinde işiniz var. Girdiniz içeri. Baktınız memurlar oturuyor. Bir şey soracaksınız ama hepsi "Dördüncü Maymun" olmuş ellerindeki akıllı telefonlarla. Kimsenin sizi gördüğü, duyduğu, cevap verdiği yok.

     Nasıl bu hale geldik?
     Hayatımızı kolaylaştıran, akıllarıyla aklımıza akıl katan, en büyük yardımcılarımız Akıllı Telefonlar, günlük hayatımızda vaktiminiz büyük bir kısmını alıp, bizi "Dördüncü Maymun" haline getiriyorlar. Acaba, suç kimde? Böyle güzel, mükemmel teknolojik ürünleri yapanlar mı, yoksa bu ürünleri ne zaman, nerede, nasıl kullanıcağını bilemeyen bizlerde mi? Şimdiden akıllı telefonlar başımıza bela olmaya başladı bile. Yargıtay kararlarına göre mesai saatlerinde sosyal medya hesaplarına girmek, tazminatsız işten atılma sebebi. (1) Türkiye'de her yıl yüzyirmisekizbin boşanma davalarından bir kısmının sebebi "Sosyal Medya Hesapları". Yüzlerce kişi sosyal medya hesapları yüzünden kavga edip, adam öldürüp, hapse giriyor. (3,4)

    Değer mi?
     Peki, değer mi, bir akıllı telefon için bunları yaşamaya? Değer mi, aklımızı rafa kaldırıp, 100gr.'lık cihazın aklıyla haraket etmeye? Keşke, hayatımızdaki sahip olduklarımıza gerektiği kadar değer, önem ve vakit ayırabilsek ve dünyayı daha yaşanabilir bir hale getirebilsek.

     "Dördüncü Maymun" olmadan bir hayat sürmemiz dileğiyle...

(1) 2015 yılında Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, işyerinde sürekli internet kullanan ve asli görevini zafiyete uğratan güvenlik görevlisini işten çıkaran işvereni haklı buldu ve yerel mahkemenin verdiği işe iade kararını bozdu.
(2) https://www.yasingirgin.av.tr/sosyal-medyanin-bosanmaya-etkisi/ 

(3) http://www.hurriyet.com.tr/gundem/sosyal-medyada-baslayan-kavga-kanli-bitti-40367244 
(4) https://odatv.com/instagramda-kufur-ettin-kavgasi-3101171200.html 

12 Haziran 2018 Salı

KİM, KİMİ YÖNETMELİ?

      
      Bir çalışan için amiriyle uyumlu çalışmak, iş hayatındaki huzuru ve başarıyı sağlayan önemli bir kritertir. Uyumlu çalışmak; "amirinin her dediğini yapmak, ona kayıtsız, şartsız biat etmek" demek değildir. Yöneticiler, birlikte çalıştıkları kişilerden "denileni ve isteneni yapmalarını" isteselerde, ortak hedefe ulaşmak ve başarıyı yakalamak için çalışanların yöneticilerini yönlendirmesi ve yönetmesi gerekmektedir. Bu konuda aklıma, Steve Job'un "Zeki insanları işe alıp, sonra onlara ne yapacaklarını söylemek bana mantıklı gelmiyor. Biz zeki insanları işe alırız ki, onlar bize ne yapacağımızı söylesinler" sözü geliyor.

      Yönetici tanımak neden önemli?
       Çalışanlar (ister beyaz, ister mavi yakalı olsun) işinde başarılı olabilmek için önce yöneticisini iyi tanımalı, iş yapma tarzını ve iletişim tarzınıyla uyumlu hareket etmelidir. İş dünyasında en önemli problemler, yöneticilerle yapılan çatışmalardan çıkmaktadır. Bu çatışmalar; çalışanın yöneticisini iyi tanımadığından kaynaklanır. İyi tanımak; yöneticinin yönetim ve iletişim tarzını iyi çözmeye ve buna göre hareket etmeye bağlıdır. Böylelikle, yöneticisini iyi tanıyan ve deşifre eden bir çalışan, onun hangi konulara önem verdiğini, güçlü yönlerini ve zayıf noklarınını öğrenmeye çalışır. Güçlü yönlerinden daha fazla istifade eder, zayıf noktalarında ise yöneticisine destek olur ve zayıf noktayı, kendisi güçlendirirek eksikliğini hissettirmez.
  
      Yıllar önce çalıştığım bir fimadaki insan kaynakları yöneticim; verdiği işi zamanında yapılması, farklı projeler üretilmesini ve kurum içi iletişime önem verirdi. Ancak, farklı projeler üretilmesi ve yönlendirmesi konusu zayıftı. Bu konuda kendisiyle uyumlu çalışıp, eksik yönünü birlikte gidermeye başarmış ve yeni projelere imza atmıştık.

      Çalışanı tanımak neden önemli?
       Çalışanın yönetisini tanıması kadar, bir yöneticinin de birlikte çalıştığı takım arkadaşlarını iyi tanıması gerekmektedir. Çalışanların kişilik yapılarını, iletişim tarzlarını, yetkinliklerini iyi bilmeli. Görevlendirmeleri yaparken, sağladığı motivasyonla çalışanın farklı yeteneklerini de keşfetmeli. İşte o zaman uyumlu bir çalışmanın ve başarının yolu açılmış olur.
   
     Yönetirken yönlendirilen yöneticiler, yönetilirken yönlendiren çalışanlar olmamız dileğiyle...

7 Mayıs 2018 Pazartesi

TÜRK İŞİ DELEGASYON

      Delegasyon, diğer ismiyle "Yetki Devri". Bir yöneticinin en önemli silahı.

      Nedir Delegasyon?
      TDK delegasyonu; "bir makam ve organın sahip olduğu yetkileri başka bir makam ve organa devretmesi" diye tanımlanmaktadır. (1)

      Delegasyon, diğer ismiyle "yetki devri", bir yöneticinin en çok kullanması gereken yetkinliklerindendir. Yöneticinin; yapması gereken işleri, sorumluluğu ve yetkileriyle, devredeceği kişilerin yetkinliklerine de dikkate alarak birlikte çalıştığı takım arkadaşlarına devretmesi, iş bitiminde de geribildirim vererek bilgi almasıdır "delegasyon".

     Peki DeleGAZyon Nedir?
      Delegasyon beceriksiz yöneticilerin elinde maalesef bir hezeyan olmaktadır. Genelde Türk yöneticiler tarafından tercih edilen deleGAZyon, yetki devredilecek çalışana gaz vererek yapılır. Yönetici; gözüne kestirdiği, sözünü geçirebildiği (yani enayi olarak gördüğü) sesi çıkmayan bir çalışana, iltifat ederek işi verir. İşi verdiği kişinin, verdiği işe yetkinliğinin olup olmadığının bir önemi yoktur. Üstelik iş bittikten sonra geribildirim de yapmaz. Önemli olan işin sorunsuz yapılmasıdır.
Ofisteki bir çok problemin çalışanların bilgi eksikliğinden ve(ya) o işin nasıl yapılacağının tam olarak bilenmemesinden kaynaklanmaktadır. (2) Zaman zaman işi bilmemek, yöneticilere pahalıya mal olabiliyor. 2013 yılında Eskişehir Tapu ve Kadastro Müdürlüğü'nde hazırlanan özel denetim raporunda, müdürlükteki yaşanan problemlerin, yöneticilerin iş akışının düzenlenmesine yönelik tedbirleri alma becerisini göstermemesinden kaynaklandığı ortaya konuldu. 2014 yılında, Eskişehir İdare Mahkemesi, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünde yaşanan bir olayda, yetki devri yapmayarak işlerin yürütülmesinde sorun çıkmasına neden olan müdürün görevden alınabileceğine karar verdi. (3)  Yani, yetki devrini adam gibi kullanmamak işten çıkarım sebebi. Bu nedenle, delegasyon konusunda yöneticilerin eğitim alması, hatta mentörlür ve koçlukla eğitimin desteklenmesi, kısacası "delegasyon yetkinliğinin" kazandırılması bu problemi çözecektir. Kısaca, "eğitim şart"!
      DeleGAZyon'un sonuçları nelerdir?
      Yetki gözetmeden, sadece iltifat ederek yapılan yetki devirleri belli bir süre sonra yapan çalışanda tükenmişlik, enayilik hissi oluşturmaktadır. Çünkü, delege edilen işler, sadece bir-iki kişiye verilmektedir. Bu durum, ofis içinde husursuzluğa, kargaşaya, hatta o kişilerin ayrılma kararı almasına kadar gitmektedir.

     DeleGAZyon'dan kurtulmanın yolu var mı?
     Ofisteki bir çok problemin çalışanların bilgi eksikliğinden ve(ya) o işin nasıl yapılacağının tam olarak bilenmemesinden kaynaklanmaktadır. (2) Zaman zaman işi bilmemek, yöneticilere pahalıya mal olabiliyor. 2013 yılında Eskişehir Tapu ve Kadastro Müdürlüğü'nde hazırlanan özel denetim raporunda, müdürlükteki yaşanan problemlerin, mevcut personelini verimli kullanma konusundaki beceri eksikliği ve yöneticilerin iş akışının düzenlenmesine yönelik tedbirleri alma becerisini göstermemesinden kaynaklandığı ortaya konuldu. 2014 yılında, Eskişehir İdare Mahkemesi, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nde yaşanan bir olayda, yetki devri yapmayarak işlerin yürütülmesinde sorun çıkmasına neden olan müdürün görevden alınabileceğine karar verdi. (3)  Yani, yetki devrini adam gibi kullanmamak işten çıkarım sebebi. Bu nedenle, delegasyon konusunda yöneticilerin eğitim alması, hatta mentörlür ve koçlukla eğitimin desteklenmesi, kısacası "delegasyon yetkinliğinin" kazandırılması bu problemi çözecektir. Kısaca, "eğitim şart"!

     İşini bilerek yapan yöneticilerle çalışmak dileğiyle...
    
(1) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&kelime=yetki%20devri&guid=TDK.GTS.533f6e947f6681.49551077
(2) https://www.mevzuatdergisi.com/2004/02a/02.html
(3) https://www.memurlar.net/haber/473962/yetki-devri-yapmayan-mudur-gorevden-alinabilir.html

9 Nisan 2018 Pazartesi

OFİSTE GİZLİ ÇATIŞMALAR

     Yaşamımızın büyük bir kısmı çalışma ofislerinde geçiyor. Peki, ofis hayatımız nasıl geçiyor? "Herşey yolunda" diyorsanız problem yok. Bir de "herşey yolunda" gözüküp, "hiçbirşeyin yolunda gitmediği" ofisler var.

     Nedir "Gizli Çatışma"?
     Ofiste çalışanlar, görünürde birbirleriyle harika anlaşıyor gibidirler. Fakat, biraz deştiğinizde bazı kişilerin aralarında husumet olduğunun farkına varırsınız. Gizli bir çatışma içindedirler. Yüzlerine gülerler, arkalarından aleyhlerinde konuşurlar. Yüzlerine överler, arkalarından söverler. Dost gibi görünürler, ama gizliden düşmandırlar. Siz, ofiste herşeyin yolunda gittiğini zannetseniz, amma aslında perde arkası karışıktır. Fırsat bulsalar, birbirlerini bir kaşık suda boğarlar.

     Peki "Gizli Çatışma"lar nasıl oluşur?
     Çalışma hayatında ister kendi adınıza çalışın, ister ekip halinde, çatışmalardan kaçmak imkazsızdır. (1)Yaratıcı Liderlik Merkezi (Center for Creative Leadership) Nisan 2005 bülteninde okurlarına işyerlerinde çatışmanın nasıl ele alındığını sordu, 237 okurdan cevap aldı. Araştırmaya gelen cevaplar, çatışma söz konusu olduğunda, çok sayıda kurumun başını kuma gömdüğünü gösteriyor. İlginç olan, araştırmaya katılanların yüzde 44'ünün çatışmanın kurumda alttan alta sürdüğünü ancak gözardı edildiğini söylemesi. (2)
  
     "Gizli Çatışmalar" nasıl çözülür?
     Aslında gizli çatışmaların çözmek üst yöneticilere düşüyor. Problemi zamanında, fazla büyümeden tespit edip, gerekli müdaleleri yapmaları gerekir. Grup içinde böyle bir çatışma farkedildiğinde, çözüm için üst yönetime bilgi verilmeli, kişilerin aralarının düzeltilmesi için birlikte çözümler aranmalıdır. Örneğin; böyle durumlarda haftalık toplantıları farklı ortamlarda yapmak, grup içindeki personelin doğum günlerini birlikte kutlamak, personel ziyaretlerine grupça gitmek, grup içindeki yakınlaşmaları, dostlukları arttırır, problemlerin zamanla çözümlenmesini sağlar. Birbirleriyle daha fazla vakit harcayan kişiler, birbirlerinin kusurlarını değil, güzelliklerini, artılarını, olumlu yönlerini gördükçe birbirleriyle "gizli çatışmayı" bırakıp, samimi ilişkiler kurmaya başlarlar.

     Peki, bunlarda çözüm vermezse, o zaman üst yöneticinin neşterini çıkartıp, bu iki kişinin bağlarını kesmesi, birbirlerinden uzak departmanlara vererek bu kişileri birbirlerinden ayırması zorunlu hale gelir. Aksi taktirde bu kişiler arasındaki "gizli çatışma", şirket verimliliğine ve işleyişine zarar verebilir.

Kaynakça:
(1) http://www.kaynakdergisi.net/makaleler.asp?sayi=23&sira=164


(2) http://www.kaynakdergisi.net/makaleler.asp?sayi=23&sira=167

23 Ocak 2018 Salı

YÜKSEK LİSANS TEZİM KİTAP OLARAK BASILDI

İstanbul Aydın Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İnsan Kaynakları Yönetimi üzerine yapmış olduğumuz yüksek lisans tezim "Eğitimlerde Mizah ve Karikatürün Kullanılması" ismiyle basıldı. Arzu eden arkadaşlar kitabı https://www.morebooks.de/store/tr/book/e%C4%9Fitimlerde-mizah-ve-karikatueruen-kullan%C4%B1lmas%C4%B1/isbn/978-620-2-19869-1 linkinden temin edebilirler.