3 Eylül 2017 Pazar

YEŞİLÇAM'DAN KARİYER DERSLERİ - 1



   
  Yıllarca seyrettik filimlerini Yeşilçam'ın... Zaman zaman güldük, zaman zaman ağladık sahnelerine... Yüzlerce, binlerce kişi geldi geçti Yeşilçam'dan. Onların hayatları da birer Yeşilçam filmiydi aslında. Yaşadıkları ve yaşattıkları bizlere örnek olacak tarzdandı. Kimi asıl mesleğini bıraktı artist olmak için, kimi tesadüfen tanıştı beyaz perde ile... Kimi her çaldığı kapıdan kovulurken, kimi kapalı gişe oynadı, binlerce kişi geldi filmlerine... Kimi uzun yıllar sonra zengin olurken, kimi de sefalet içinde öldü park ve bahçelerde... Türlü sıkıntı çektiler ama, her biri bir iz bıraktı beyaz perdenin üzerine. İbretlik hikayeler, ibrettik hayatlardı onlarınki. Herbirinin hayatı sanki birer kariyer dersi gibi. İşte sizlere Yeşilçam artistlerin hayatlarından, altı maddelik, bizlere ilham verecek kariyer dersleri; 

1- Doğru İşi Yap:  
     “Sevdiğin işi mi yapmak? Yoksa, işini severek mi yapmak?” Üniversitelerde yaptığım seminerlerde bu soruyu sıklıkla sorarım öğrencilere... Bazıları, “sevdiğim işi yapmak isterim” derken, bazısı da “sevdiğim işi yapmasam da, işimi severek yapmak isterim” diyerek cevap verir. Peki, nedir ikisini farklı kılan? Sevdiği işi mi yapmalı insan, yoksa işinini severek mi yapmalı? 
     Bu soruya cevap vermek için öncelikle güzel vatanımızın gerçekleri de gözden kaçırmamak gerekir. Peki nedir bu gerçek? Sınav gerçeği! Bir sınavla belirleniyor milyonlarca insanın kaderi. İkibuçuk saatlik bir maraton yön veriyor hayatımıza. Sınav sonunda aldığımız puan kadarıyla bir mesleğe atılıyor, kazandığımız puan kadar şekillendiriyoruz geleceğimizi. Ya o gün başımız ağırıyorsa, ya bir derdimiz veya sıkıntımız varsa, ya uykusuz kalkdıysak yataktan. Anamız, babamız, akrabalarımız, sevdiklerimiz umutludur bizden, ama unuturlar; kaderimizin bir sınava bağlı olduğuna. 
     Milyonlarcası istemediği, sevmediği bir meslekte okumaya zorlanır, bir sınav sonunda... Maalesef, kaderidir bu Türk insanın. Peki sonra ne mi olur? Binlercesi, başka çare bulamadığından, okur puanı tutuğu okulda. Mezun olduktan sonra, nefret ede ede, yapar mesleğini, ama neticesi acı verir topluma. Yanlış iğneden dolayı kolu kesilenler, karnında makas unutulanlar, öğretmeninden sürekli dayak yediği için uyuşturuca başlayanlar, hatalı planlamadan yıkalan binalar, kopan asansörler, ölen işçiler, yıkılan yuvalar, ağlayan çocuklar... ve daha yüzlercesi. 
     Milyonlarcası ise, mesleğini yapmayarak isyan eder bu duruma. Seveceği bir iş yapmak için koyulur yollara... Bu yüzden, günümüzde bir çok şirketin CIO'su, departman müdürü veya danışmanı, ya Orman Mühendisi, ya Su Ürünleri Mühendisi ya da yaptığı işle alakasız bir meslektendir. Puanı o kadarına yetmiş, son sınıfta aklı başına gelince de, severek yapacağı bir meslek bulmuş, kendine başka bir yol çizmiştir. 
     Şimdi sorarım sizlere, bu durumda mümkün mü “sevdiği mesleği yapması” insanın? Peki, bir sınavla belirlenen kaderimize razı olup, sevmediğimiz bir mesleği mi yapalım, yoksa var mıdır, bu durumu düzeltmenin bir yolu? Ne dersiniz, belki biz de bir çözüm buluruz, aynı Yeşilçam'ın bazı üstadlarının yaptığı gibi... Onlar da bir meslekle başladılar hayata, beyaz perdeyle tanışarak, hayattaları değişti sonrasında. 

Cüneyt Arkın, asıl ismiyle Fahrettin Cüreklibatu, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi. Okuldaki büyük stajdan sonra, hocasının 60 TL aylıkla bulduğu, zaman zaman altını da aldığı yatalak bir hayataya bakarak doktorluğa başladı. Mezun olduktan sonra, yedek subay olarak gittiği askerde, bir film seti için gelen yönetmen Halit Refiğ'in dikkatini çekti. Teskereden sonra doktorluk yapmaya devam etti. Ama O, severek yapacağı bir iş aramaktaydı. Ve aradığı fırsat karşısına çıktı. 1963 yılında Artist dergi yarışmasında birinci oldu ve doktorluğu bırakıp oyunculuğa başladı. 1964 yılında çevirdiği “Gurbet Kuşları” filmindeki son kavga sahnesi, onun gelecekteki kariyerini belirleyecekti. Bu filmden sonra, bol kavgaları aksiyon filmleri yaparak, Yeşilçam'dan “Malkoçoğlu” lakabının alacaktı. 

Ayhan Işık, asıl ismiyle Ayhan Işıyan, Selanik göçmeni bir ailenin altı çocuğundan biridir. İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nden 1953 yılında mezun oldu. Sinemaya geçmeden önce grafiker olarak çalışan sanatçı, çeşitli dergilere kapak resimleri yaptı. Sonrasında İstanbul Darphanesi'nde ressamlık, daha sonra bir inşaat müteahhidinin yanında katiplik yaptı. Ayhan Işın'ın severek yapacak bir iş arayışı Yıldız Dergisi'nin açtığı yarışmaya kadar devam edecekti. Akademideki okul arkadaşlarının Hollywood starı Clark Gable'e benzettiği Ayhan Işık, arkadaşlarının teşvikiyle grafikerlikten sinemaya 1951'de Yıldız Dergisi ve İstanbul Film'in açtığı artist yarışmasını kazanarak geçiş yaptı. İlk filmini olan “ Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Aslan” filminiyle severek yaptığı mesleğe adım atmış oldu. 


Şener Şen, Yeşilçamın ünlü figüranı Ali Şen'in oğlu olarak Zeytinburnun'da bir gece konduda dünyaya geldi. Babası, yeşilçama dekor yapan, zaman zaman iş çıktığında filmlerde yok paraya oynayan bir marangozdur. Beyaz perdede yaşadığı sıkıntıları yaşamaması için oğlunu Öğretmen Okuluna yazdırdı. Şener Şen, Van'da ve Muş'ta iki yıl öğretmenlik yapar. Ama O'nun gönlünde tiyatro ve sinema vardır. Severek yapamadığı bu görevden ayrılmak için babasını arar. Babası, oğluna kesinlikle öğretmenliği bırakmaması gerektiğini söylesede, istifa edip soluğu İstanbul'daki Şehir Tiyatroları'nda alır. Ancak, oyunlar başlamıştır. Tiyatro müdürü, o gün kendisine verilecek bir rol olmadığını söylediğinde, Şener Şen ısrar edecektir. Israrına dayanamayan müdür, “peki” der, “şu an bir savaş oyunu sergiliyoruz. Sahnedeki 15 figuran askerden biri hastalanırsa yerine sen geçersin”. İki ay boyunca her gün yürüyerek tiyatroya gider, hastalanan olup olmadığını sorar Şener Şen. Sonunda biri hastalanır, onun yerine figuran olarak sahneye çıkar, oradan da beyaz perdeye. Şener Şen'de severek yapmak istediği bir mesleğine kavuşmuştur. 

Bu benim kaderim diyerek, puanla girdiğin mesleği yapmak zorunda değilsin. Yeşilçam kahramanları gibi, hayata severek yapmadığın bir meslekle başlayabilirsin ama, bunu değiştirmek senin elindedir. Öncelikle kendini tanıyıp, kaderinin açtığı kapıyı iyi değerlendirip severek yapacağın bir mesleği seçebilirsin. Ama, ya onlar kadar şanlı olamayıp, sevdiğin bir işi bulamazsan, ne yapacaktın? Ozaman ikinci cümle devreye girer. “Sevdiğin bir iş yapamıyorsan, işini severek yap”. Yaptığın işten başarılı olmanın yolu, yaptığın işi severek yapmaktan geçer.